İstanbul Adalar’ı içinde, benim gözümde Heybeli Ada’nın yeri bambaşkadır. Burgaz Ada ve Kınalı Ada, çok küçük olmaları ve diğer ikisinin gölgesinde kalmaları nedeniyle biraz yalnız kalmışlardır.
Büyükada’nın şehirleşmiş hali ise zaten kentin karmaşasından kaçıp gelen İstanbul yorgunları için pek de cazip gelmez. Ancak, Heybeli Ada’nın o sakin ve duru atmosferi, her gece çıkılan caanım mehtabı, sandallara dolan neş’e ve süruru, yemyeşil ormanı ve koruları ile bir ömre bedeldir.
Adaların, o yürek ferahlatan atmosferi, daha Eminönü ya da Bostancı-Kadıköy iskelesinden binilen vapurlarının içinde başlar, buram buram kokmaya. Yandan çarklı ada vapurunun, simitçi ve gazozcularına methiyeler düzen şair müdavimleri vardır. Ve adalardan bir yar bekleyen, “hoş yaratmış Allah” diye iç geçiren yavukluluları.
O ada senin, bu ada benim dolaşıp duran martıları ve yelkovan kuşları ise başka şair gönüllerin, coşup-taşmasının tek müsebbibidirler. Yakup Kadri’dir, Nazım’ın annesine aşık olup da fırtınalı bir İstanbul gecesinde, küçücük bir sandalla, Adalar’dan İstanbul’a koşan, canı pahasına.
Ada, yalnızdır. Ada, ürkek. Ada, özgür ve tek. Seyredenlerine, duvak altından bakan nazlı bir gelin gibidir ada. Ve hiçbir adanın duvağı açılmamıştır, uzun bir zifaf gecesinin aydınlığa kavuşan saatlerinde.
Günler, geceleri yakalamak üzere. Ekinoksa ne kaldı şunun şurasında. Bahar, cemre cemre yüzünü göstermekte, sımsıcak ısıtmakta içimizi. “Şimdi İstanbul’da olmak vardı, anasını satıyım” diyebileceğim o kadar çok nedenim var ki. Yeni Cami’de mısır atmak kuşlara mesela, Ortaköy’de kumpir, Kanlıca’da yoğurt yemek, hisardan hisara kulaç atmak, belki de Hazarfen misali kanat çırpmak, Galata’dan Boğaziçi’nin en içine.
Bir büyük ve önemli nedenim ise şüphesiz Adalar. Heybeli Ada. O dinginlik, o asude huzur, o bırakıverme hazzı kollarına kendini...Yalnız, Heybeli Ada’da yapılmaması gereken bir şey var, tecrübe ile sabit. Bu yazıyı okuyup da soluğu ada vapurlarında alacaklara naçizane tavsiyem olur.
Heybeli Ada’da, adayı rahat gezebilmek için bisiklet kiralayabilirsiniz ama bu sadece sizin, bir tercih özgürlüğünüz olarak kalsın ve siz bu hakkınızı sakın ola ki kullanmayın derim. Ada’da malum, motorlu taşıt trafiği yok, iyi ki de yok. Büyükada’da var da ne oluyor? Ada’nın yolları, oldukça dik yokuşlardan oluşuyor. Ve siz gezi amaçlı bisiklet kiraladığınız zaman da paranızla, elinizde elin bisikletini taşımış oluyorsunuz, kan-ter içinde ve asi.
Bir de yanınızdan, benim durumda olduğu gibi; süslü ve temiz bir ada faytonu içinde, “Adalardan bir yar gelir bizlere” şarkısını terennüm ederek geçen mutlu insanlar topluluğu görürseniz, bisikleti hemen oracıkta parçalarına ayırmamanız işten bile değil.
Karnınız acıktı ve şöyle mükellef bir balık sofrası istemekteyse içiniz, hiç Heybeli’de vakit geçirmeyin ve Büyükada’ya kulaç atın derim. Müthiş balık restoranları ve akla-hayale gelmeyecek güzellikteki Marmara tablosu ile ve tek kelimeyle, ömürlük.
Yine İstanbul’um geldi, gönül bu, sevdi...
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=31209
1 yorum:
tatil otel otel tatil
Yorum Gönder