Senenin son demlerini yaşadığımız sakin bir pazar sabahı geç saatte uyanıp da, penceremizi açıp şöyle derin bir nefes almak için gerindiğinizde, hemen komşu ağaçtaki kuşçuk, bize güzel sesliyle sesleniyor . Küçücük bir kuşun hayat dolu bu seslenişi bir yana, ciğerlerimize çektiğimiz “göreceli” de olsa temiz hava içimizdeki ilkbahar özlemini gıdıklıyor. Ve o pazar kendinizi sonbaharın rehavetine kaptırmamaya karar veriyoruz. Kendimizi en yakın ormana atmalı bu pazar.
Çok uzak değil, Maslak’tan Sarıyer’e giderken yol üzerinde bulunan bentler sapağı bizi İstanbul’un nadir belki de biricik akciğeri Belgrad ormanına götürür.
Belgrad ormanı ve hemen bitişiğindeki Fatih Ormanı bize İstanbul’un merkezinin bu kadar yakınlarının, tam teşekküllü ormanlarla çevrili olduğunu hatırlatmak üzere varlıklarını koruyorlar.
Belgrad yoluna saptığımızdan beri bizi yol kenarlarında selamlayan, İstanbul ağaçları parkın içinde daha bir pervasızca bizi selamlıyorlar yol kenarlarından.
Yol bizi arabayı park edebileceğimiz bir alana kadar götürüyor. Bu güzelliği her daim yaşamak isteyen İstanbullular yine ormanlarını ziyarete gelmişler bu gün. Ama havadaki hafif soğukluk , İstanbul’un alışılmış kalabalıklığını önlemiş görünüyor.
Arabadan koşar adım çıkarak ormanın içlerine doğru yolculuğumuzda takip edeceğimiz yürüyüş parkuruna varıyoruz. Yürüyüş parkurunun başında belirtilmese de, kendisi 6, 5 km uzunluğunda bir ring aslında. Parkur ormanın çeşitli noktalarından geçerek zevkli bir yürüyüş ve koşu yolu sunuyor ziyaretçilerine.
Yolumuz ormanın nemi ve İstanbul’dan çok da eksik olmayan kısa yağmur çiselemerinin etkisiyle hafif ıslanmış ve yumuşamış. Kış boyunca dinlenceye çekilecek olan ağaçların güzelim son yaprakları ise yolumuza dökülerek ağamızın altına altuni bir halı sermiş. Etrafımız ise sonbahar güneşinden de kırmızı ve sarı renklerdeki ağaçlardan çepeçevre renk cümbüşü… Aklımızda ister istemez gelen soru; burnumuzun dibindeki bu renk cennetini neden hep uzaklarda aradık ki.
Belgrad Ormanı’nın pazar sakinleri belki de müdavimleri, eşleri dostları ile yürüyüşte- sohbette. Belgrad’ın daimi sakinleri gürgen meşe ağaçları, sarmaşıklar, yabani otlar ise tüm güzellikleri ile dört bir yanımızda. Aileleri ile pazar yürüyüşüne çıkmış köpekler, patilerinin altında hışırdayarak kendilerine oyun yapan yapraklar ile cilveleşiyor olmaktan son derece memnun görünüyorlar. Aklımıza evde bıraktığımız kedilerimiz geliyor. Keşke onları da bunca koku ve renk cümbüşünün ortasına atabilseydik.
Yürüyüş parkuru, İstanbul ortalama yürüyüşlerine göre biraz uzun gelebilecek gibi ama ormanın hışırtısı, kuşların cıvıltısı, etrafında yürüdüğümüz gölün manzaraları o kadar güzel ki, parkurun uzunluğunu bitene kadar fark etmiyoruz bile.
Ağaçların çeşitliliğini merak ediyoruz. Yaprakları toplayıp cinslerini araştırmayı geçiriyoruz bir aklımızdan. Ama hangi birine yetişelim ki bunca çeşit aleminde. Ve hepsini ayrı ayrı sevmek yerine “bir bütün Belgrad ormanı” olarak sevmeye karar veriyoruz.
Belgrad Ormanı sonbaharda cennetin bir önizlemesi gibi, kışı getireceği için sonbahara duyduğumuz tüm burukluğu alıp götürüyor ve sonbahar ile barıştırıyor bizi. Artık sonbahar da tıpkı ilkbahar gibi orman şöleni olacak bizim için. Karar verdik ki; ormana gittik yaz geldi demeyi beklemeyeceğiz. Ve zaten değil mi ki güzelim ormanlar, yaz ayları kış aylarında da tüm güzelliklerini yerlere kadar indirdikleri dalları ile bize sunmaktan hiç çekinmiyor hatta her mevsimin hayata farklı bir merhaba değiş olduğunu haykırıyorlar.
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=32938
1 yorum:
tatil otel otel tatil
Yorum Gönder